erg

gamze yazdı,

ortak

11 Kasım 2013

bar sahibiyim, yanilmiyorsam ortagim gizem. en onemli nokta, bar binasi. mustakil, dort veya bes katli. biz zemini kullaniyoruz, ancak ustumuz acik. ust katlarin ortalari yok yani, bosluk. ve metrelerce yuksek bir tavan demek bu bizim icin. koseler var, kenarlarda kattan kata cikan kirik dokuk merdivenler, gorunur gorunmez bir takim eskiden kalmis esyalar. sahane atmosferimiz vardi, dogruya dogru.

iki gecelik, iki kisa

21 Ekim 2013

cuma gecesi: ozguru gordum, ozgur uzuner. karanlik ama genisce bir cati kati, orada birakilmis bir takim yavru hayvanlar, gecmeyen zaman ve karisik bir hikaye vardi ortada. detaylar silinmis.

cumartesi gecesi: bir evlilik olacakti. damat naif, biraz hastalikli, ailesinin uzerine titredigi, anlasilmaz, suskun bir cocuk. ve hazirliklarin gun ve gecesi boyunca durmaksizin uyukluyor, yataktan zaten kalkmiyor ama arada sirada gozlerini acip olaya dahil oluyormus gibi bakinip sorular filan soruyor. havalarda ucup bulutlarda yuruyor durumu asla gecmedi. ilginc bir insandi. yuksek bir kattan, asagimizdaki kumsal ve denize bakiyoruz topluca. denize varmadan olusmus ufak goller var. bazilarinin sularini mora boyatmis damadin ailesi. icinde oldugumuz ve neredeyse tamamen cam ve tamamen mor renkte olan odadan da anlasilacagi uzere; damadimizin favori rengi ucuk mor. ailenin cok zengin oldugu hissediliyor. ben de arkadas miyim, kardes miyim, gorevim nedir bilmiyorum; ancak surekli damat yataginin bas ucunda oturuyorum. sonra gelin mi gelmedi, baska bir sey mi ters gitti bilmiyorum ama, gunes indi, biz bekledik. zaman gecti. boyle.

parca

20 Ekim 2013

iki ayri acik kapidan, ayni manzaranin ikiye bolunmus – ayni anda ama ters yonde gerceklesen – halini izliyorum. bakici kadin amcayi giydiriyor sanirim, emin degilim, sol kapidan omuz arkasindan kesik olan popolu ve arkadaki bos odali goruntuyu alirken; sag kapidan omuz onu ve bakicinin hareketleri goruntusunu aliyorum. isin mantiksiz yonu, kapilar yanyana ve goruntuler birbirini takip etmiyor. yani ortada duvar var. uzerine bir de, olayin aslinda hangi tarafta gerceklesiyor oldugunu anlamiyorum. sonra tuvalete girdik, orasi tuvaletmis meger. o kadar genis ki, toplam uc tane tuvalet var icinde. ikisi koselerde, biri sag duvarin ortasinda. ben lavabo tarafinda duruyorum. karsimda kapilar var, az evvel disindan baktigim. kafam karisik. konuyla ilgili biraz konustuk, optik yanilsamamsi anlar yasadik. mesela ev sahibi ve amcanin torunu olan arkadasim, sol eliyle omzunun uzerinden arkaya dogru bir minik esya atti ve yan goruntude sag taraftan tuttu. filan.

beynim agriyarak uyandim.

albumler

19 Ekim 2013

yasinay ve merve/zeynep ile oturdugumuz minik cafenin minik masasinda, her nereden ciktiysa; albumlere bakiyoruz. solumuzda manevra yapmaya calisan tir, masanin dibine kadar gelip, bardaklarimizi salliyor. ileri geri, ileri geri. onunla fazla ilgilenmeden, albumlere geri donuyorum. yasinay bunlari yaninda getirmis herhalde, ama ne kadar da guzel fotograflar var icinde. okul seneleri, geziler, sonralar. seffaf kagidin arkasindaki beyaz hafif-yapiskan fonda, rengarenk kareler. sen, dedim, dijital cektiklerini de mi bastiriyorsun allahaskina – cunku hatirliyorum ben bunlarin bazilarini filmli makine degildi o zaman sendeki. yasinay onayladi, ben karelerdeki anilara gulumsemeyi surdurdum, merve mi zeynep mi oldugunu hatirlayamadigim diger arkadasimiz ise kahvesinden bir yudum aldi. cok hos ruyaydi.

karamelli sempanze

18 Ekim 2013

basini tam hatirlamadigim karisik, kalabalik ve karanlik ruyamda, sonlara dogru: ayagimda cok yuksek topuklar, yanimda merveyle arabaya dogru kosuyoruz. ters bir yerde kalmis benimki, ama yetismeliyiz cunku grubumuzun yarisi da kendi arabalarina kosusuyor ayni anda. neyse bindik. hava kararmak uzere, yerler camur. nasil oldugunu hic anlamadan, elinde karamel rengi tuylu kocaman bir yilbasi sapkasi tasiyan sempanze merveye yaklasiyor. camdan hop uzerimize atip sapkayi, uzaklasiyor. gec de kaldik, deli bir manevrayla arabayi geri aliyorum, hizliyim ve arkami da gormuyorum. durdugumda, dogrusu; bir yere carpmadigima sasiriyorum. gidiyoruz.

uykulu uykusuz

14 Ekim 2013

uykudan uyanip, tuvalete gidiyorum. gece, sevgilim hala ayakta. sol tarafta ve galiba bilgisayar basinda. ben de tam ayilamamisim. uc adim attim atmadim, karsimdaki kapidan bir kismi gozuken koridordan bir kadin gecti. kadini tanimiyorum. sarisin, kut kisa sacli, yari ciplak, biraz daginik. kapiya dogru ilerledim, sagdaki mutfaga girmis kadin. yanina gittim, sevgilim arkamdan gelip onume dogru gecti. agzimdan tek kelime cikmadigini iyi hatirliyorum. sevgilime tokat attim. durdum, yine attim. uc veya dort kere ustuste. sonra nereden bulduysam kadinin kucuk siyah ve cirkin askili cantasindan birkac yuzluk banknot cikariyorum, ortadan cart diye ikiye ayirip parcalari kadinin suratina firlatiyorum. ikisini de yaka paca sokak kapisindan ittim, merdivenlere dogru yalpaladilar. kapiyi ustlerine carptim, uyandigim odadaki pencereden asagi elimdeki siyah cantayi ve sevgilimin sirt cantasini firlattim. saskinlikla ancak asla bir kargasa yasamadan, hatta ferahlamis yuz ifadeleriyle apartman kapisindan ciktiklarini goruyorum. o anda sevgilimin yuzu buragin yuzune donusuyor, yadirgamiyorum. cami kapadim, arka odaya yuruyorum. arka oda, misafir odasi. odadaki her sey uyumadan once biraktigimi hatirladigim gibi, sadece biraz daha daginik duruyor. ozensizce toplanip eski haline getirilmeye calisilmis gibi. yorgani acip, cirkin mavi renkteki carsafta bir takim kirisikliklar ve kan lekelerine rastliyorum. insaf cektim, ellerimi uzerime surup surup temizlemeye calisarak, odadan ciktim. mutfaktayim, camdan gordugum kisi ne kadar da evrene benziyor. kucaginda siyah sacli kucuk bir cocuk var. gozlerimi kisip dikkatli baktim. hakikaten o, evren. biraz yaslanmis, kilo vermis, saclari guzel gozukuyor. “askla baglantili ufak buyuk her sarsintimda karsima hop diye zamansiz nedensiz cikan eski asklar bir klasik, nedense” diye dusunup, mudahale etmeden bakmaya devam ediyorum. taksiye bindiler. seffaf midir nedir taksi, oyle net izliyorum. kucaginda cocuk var, yanina da orta boylu siyah sacli kucuk yuzlu bir kizcagiz oturdu. karisi herhalde dedim icimden. “olsun ama hos kizmis” dedim sonra da. derken; hop, uyaniyorum. basimda bir agriyla, ve oldukca sinirli sekilde.

kaza

19 Ekim 2012

nasil bir araba kazasi idi ki o, evin icine kadar girdik, emin degilim. ondeki araba ve yan seritteki araba yuzunden oldu, bacaklarima kadar iceri girdi bizimkinin onu. sonra da nedense icine girdigimiz evde agirlandik. ne kadar sinirliyim, tahmin edemezsin, bir de fotograf cekemiyorum cunku herkes oralarda ortalarda. ciyak ciyak bagirmama ramak vardi, ciktik gittik sonra.

rengarenk oje baloncugu

28 Eylül 2012

metrodayiz, kalabalik. disko topundan her tarafa yayilmis parlak yansimalardan baska hicbir sey gozukmuyor neredeyse. beyazlar ve isiklar icinde, sarhos gibiyiz hepimiz. sanki biraz da ruyada gibi, delicesine yuksek muzik de esliginde; bir kadin bir adama donup bir soru soruyor ve yuzler bile flu, gider gelir akar sekilde gozukuyor. kadinin cevabi, iki durak. halbuki adamin sorusu kac yasindasin gibi bir seydi. sonra indik, yine topluca. yakin planda cok guzel ayaklar siralanmislar ve bir el onlara oje suruyor. ojelenen tirnagin uzerinde kocaman bir sabun baloncugu olusuyor ve orada kaliyor, patlamadan. baloncuktan da yansiyan isiklar var, mor beyaz sari hareler seklinde. derken kocaman bir mor oje girdi goruntuye, ve uzerinde reklamin markasi beliriverdi. bride, sxg. meger oje reklaminin icinde yasiyormusuz da haberimiz yokmus.

ucuncu yas

12 Eylül 2012

sevgili gunluk, dogumgunu kacirdigimiz icin kusura bakma. ustelik bunu tam 11 gun sonra farketmis olmak da cok ayip biliyorum. bu sene sana pasta yapmadik, cok da ikinci plana atildin; dogru hepsi. hm. galiba bu sene fazlaca kendimizle ugrastik, affet. opucuk.

kemikli guzel yuzlu

12 Eylül 2012

gece bes bucukta pat diye uyandim. gozlerini direkt acarsin da bir yere dikersin ya, heh. iki saniye once gordugumse mavi gozlu, kemikli guzel yuzlu bir adamdi. mutfaktan balkona dogru yuruyormusum, ayni anda o da iceri giriyormus. aniden durduk. o kadar. tanimiyorum da o sureti, ama su an gibi aklimda tum ayrintilariyla. nasil urperdim gerci gece gece, bu kadar olur.