erg

bereketli gece

cok fazla ruya gordum. sanirim dort tane. sondan basliyorum.

kosarak yetistigim vapurun, kadikoye gidip gitmediginden emin degilim. disarda, elinde kitap olan bir kadinin yanina oturuyorum. geminin arkasinda kucucuk bir boslukta, oldukca ayakaltindayiz. insanlar biletci gibi birine para odemeye basladiklarinda, diger yandaki adam bana egilip “tek olunca soyle cift olunca boyleymis, aslinda tek diyince fazla odeniyormus, sunu sunu yapmak lazim” diye buraya ozel bilet alma esprisini anlatiyor. kafami sallayip, henuz kalkmamis gemiden asagi egilip oradaki adama, “bu kadikoy mu kadikoy mu bu” diye sormaya calisiyorum. adam bana cevap vermedi, ve onde bekleyen geminin benimki oldugundan emin oldum. derken kalktik, nereye gittigimi bilmiyorum. yanimdaki kitap okuyan kadin, benim arabam var yakinlardaysaniz sizi birakabilirim diye teklifte bulunuyor, “nerede oturuyorsunuz”. caddebostan dedim, kadin tepki vermedi. hm dedi. uskudar mi ki bu nedir dedim, kirik bir turkceyle uskudar dedi. daha cok uzgudarh dedi. kadinin yabanci olduguna karar verdim ve bana uzattigi kitaba goz gezdirmeye basladim. kunyede yabanci isimler vardi, kafami sola cevirdim, kadinin kafasini gomdugu kitabin kapaginda kendi resmi varmis zaten. almana benzer sarisin. turkle mi evlenmis – insan neden seyahatte kendi kitabini okur – simdi bu beni eve birakacak mi – neyse olmadi dolmus vardir uskudardan gibi dusunceler arasinda; uyandim.

eve geldikten sonra, dedem uykuya gidiyor. biz yeniden cikmaya karar veriyoruz. elimizde fosforlu bir takim pankart kart gibi seyler var, kocamanlar ve yanilmiyorsam cadilar bayrami temalilar. garip, evet. neyse son anda babam da bize katiliyor, arabalara dolustuk, etraf karanlik. gitmeye calistigimiz yer neresi emin degilim, ama cinarciktayiz. gerci yollar cok genis, yokuslar var; belki de yalovadayiz. tanimadigim yerler, sokaklardi. her nedense varmaya calistigimiz yere varamadik, arada bazi detaylar bende kayip. kendi arabamin icinde ve ben kullanirken, nedense sag koltukta oldugum o enfes netlikte hatirladigim anda, yanimda melis var. bir bozukluk oluyor ve ben arabanin kontrolunu kaybediyorum. geriye dogru ve yokus asagi gitmeye basliyoruz, fren filan da tutmuyor ne yapacagimi sasirdim. hizli olmamiz da cabasi. geri geri gitmeye hic aliskin degilim, elimi de yana hic atmam. aynadan yolumu tayin etmeye calisirken, beyaz bembeyaz bir kedi yolun ortasindaydi. zar zor gectim sandim, bir derin miyavlama geldi, kedi yolun sagina kacti, ben bir sekilde arabayi durdurup kostum. her nedense o saatte acik ve ici kalabalik, hafif dost kahvemsi bir veterinere girdik. kedi masalarin altinda benden kaciyor, ben sahibi kim diye bakiniyorum; ancak kafamda “kizim bu kizim – evden mi kacmis – ne ara oldu – ne yapmam lazim – tutup eve gotureyim” var. kizi tuttuk sonunda, sag arka ayagi bir garip ama kendisi iyi. oradakilerden bir kadin bunun kendi kedisi oldugunu ama neyse ki kazayi ucuz atlattigimizi endiselenmememi ve beni affettigi filan soyledi. yuzune filan baktim ama kedinin kizim olduguna karar verdim. kediyi alip, ciktik.

sonra ben eve geldim. emin degilim, bu baska bir ruya da olabilir cunku sanki teki kayip, hatirlamiyorum. odama giriyorum ama nedense ortada bir otel odasi havasi var. televizyonu acik birakmisim, isiklari kapali. neyse kapiyi kitledim, yorgunum, televizyonun tam karsisina yatagin ayak ucuna, yere oturdum. televizyonda bir sevisme sahnesi var. karakterler kerem bursin ve zeynep. cok yakin plandi, sadece yuzleri gozukuyordu. kerem avurtlarini icine icine cekmis, boyle yanaklari icerlek; zeynep de dudaklarini buzusturmus ve kirmizimsi visnemsi bir ruj var sanki dudaklarinda. hic sasirmadim, artik dizi mi gizli seks kasedi mi anlamadim. ama izledim, sonra yattim.

yorum yaz