erg

saatlerce suren (parcali ama butun dus)

zeyneple gittigimiz bir bardan cikmak icin toparlaniyorum. o kadar gec kalmisiz ki buradan cikmakta, cok sinirliyim zeynepe. daha once kararlastirdigimiz ikinci yere yetisememisiz onun yuzunden. ya unutmustur ya sallamistir ya da birilerine takilmistir kesin. herkes gitmis zaten, bar sahiplerini taniyoruz ve insanlar gece burada kalacaklar. teyzemler de vardi, bildigin teyzem melis seklinde; birkac aile ferdi daha ve birkac arkadas. ben nedense aksam gelirken kedilerimi de getirmisim. simdi gitmem lazim ama madem siz buradasiniz bari sizinle kalsinlar diyorum. sabah ugrar alirim. sonra ben gidiyorum demek icin odalari dolasirken, sacmasapan bir yerde oldugumuzu farkediyorum. bir tarafin cami cercevesi yok, bazi yerler les gibi pis, camdan iceri agac dallari girmis, sineklik zaten yok, bar tarafi sacmasapan daginik sekilde. yok yahu gece kimse dikkat etmez, kacar simdi benim kediler dedim, onlari da almaliyim yanima seklinde karar verdim. zeynepin sevdigi guzel torbalardan birini aldim icine kizlarimi koymak icin. bir sey diyemedi bana, normalde vermezdi. ama kizginim ya, o da suskun. bir tarafa kizimi bir tarafa meyveyi koydum, torbanin agzini kapadim, ben eve varana kadar kalsinlar icerde, bir sey olmaz. cikip merdivenlerden iniyorum. aslinda disarida halen hayat var, bir haftasonu gecesi olmasi mumkun. izmirdeyim, ara sokaklardan icen insanlarin arasindan geciyorum. o gidecegimiz ikinci yere ugramayi dusundum once, ama hem esyalarim var hem kediler; vazgectim. eve gitmek icin nereden donecektim ben. dur. sonra birden viyanadayim. 14e gitmem gerekli evime varmak icin, ancak metro girisi neredeydi ki. bir meydanda duruverdim, yonumu dusunuyorum. her seyi, her yeri, her yolu unutmusum. aptal bir ifadeyle, omzumda cantalar, dort bir yandan gelen isiklara, acik yerlere, insanlara, gecen araclara bakiyorum. sonra metro girisini bulup asagi indim. bilet satan birkac yerin icinden, bekleme salonlarindan, koridorlardan, yiyecek icecek makinalarinin onunden gectim. yesil hatta mi binmem gerekli turuncu mu diye dusunuyorum. kafam karmakarisik. sonra gitmem gereken yerin ismini farkedip, o tarafa dogru kosturuyorum. hangi yone peki. insanlar ilerlemeye basladilar, peslerine takildim ben de. sonra yanlis yone gitmekte olan metroya binmeye calistigimi farkettim. obur tarafa gecmeliyim ama arada bariyerler var. calisma varmis burada ve varamiyorum ters yone. sonunda adamlari, toprak yiginlarini ve merdivenleri asarak, dogru yone ulastigimda; elbette ki son metroyu kacirmis oldugumu anliyorum. hayir simdi ne yapacagim ben burada. sabaha birkac saat var galiba henuz. yukari cikip, yeniden insanlarin arasina karistim. hala metro istasyonundayim ama, dar arnavut kaldirimli bir sokaktan ilerliyorum. o arada gunes yuzunu gostermeye basladi. minik bir kapidan iceri girdim sagdaki, asagi indim ve dogru yere ciktim. metroya binip, gittim. uyandigimda, evin sedirindeyim. sirtim cama donuk, iceri annemler girdiler. eski bir yapinin, ust katlarindaki bir dairedeyiz. duvarlari cok sevdim. bir muddet burada kaliyormusuz galiba, tam da emin degilim. sanirim ben kendime kesin kalacak bir yer ayarlayana kadar, onlar da buradalar. gun icinde yapacagimiz seylerden, gezecegimiz yerlerden soz ediyoruz. sonra arabaya bindik, teyzemler de gelmislerdi. bulusmusuz demek. bir feribot iskelesindeyiz. nasil, bilmiyorum. binmeye calistigimiz feribot konusunda babami uyardim. ben dun gece eve gelmeye calisirken buradan gitmek istedim, ki burada sanirim ters yone giden metro hattindan bahsediyorum; ancak o degilmis baba, aksi yondekine binmeliyiz. bu arada, iki feribot yanyana duruyorlar, ayni yerden ayni anda kalkacaklar, ancak – galiba – baska yerlere gidecekler. araba sikisikti, hava cok acik ama serindi, icimde ferahlik ve hos bir his vardi, iyiydim.

yorum yaz